Antalya Dost Müzik
ikinci el ev ses sistemleri
Resul Balay
''...Kim bilecek onu, kim tanıyacak şimdi onu ama 1980'lerin gerçek bir efsanesidir. Fenomen denmenin hakkını verendir o...''Cumhuriyet döneminde bu yana 1980'ler Türkiye'de en renkli dönemdir. Bu dönemde arabesk ve kendi alt türlerini oluşturan onlarca çeşitlilikten sözedilebilir. Arabesk kasetlerin 100 bin adetten az satmadığı yıllardır. Olası ki onlarca kasetin 500 bini çoktan aştığı görülmüştür. Yine 1 milyondan fazla satan kasetlerin sayısı da onlarcadır.
Taverna ve alt türleri de 1980'lere tam manasıyla damga vurmuştur. Taverna türünde tespit edebildiklerime göre 800'e yakın kişinin toplam 2310 kaseti çıkmıştır ve yine bu kasetlerin toplam satışı 20 milyona yaklaştığı düşünülmektedir.
1980'lerin hemen başında türk sanat müziğine batılı enstrümanlarda dahil edilerek yeni bir yapılanmaya girildi ve 'çok sesli türk sanat müziği' diye tanımlandı. Yine bu türde de 200'den fazla sanatçı kaset yaptı ve yine bu kasetlerinde toplam satışının 5 milyonu geçtiğine inanılmaktadır.
1980'lerin özellikle ilk yarısında türk halk müziği türü kasetlerim de en fazla rağbet gördüğü dönem olarak ele alınabilir. Diğer türler gibi halk müziği de kendi içinde folklorik, etnik vb. alt türlere yayılarak tam bir mozaik oluşmuştur.
Bir de çocuk şarkıcılar furyası vardı. Bu bambaşka bir şeydi. Ülkenin farklı yerlerinden yetenekli çocuklar avı başlamıştı. Yaşları 11 yaşından başlıyordu. 1980 yılı başlarından sonlarına kadar bilebildiğim kadarıyla 11-14 yaş aralığında 140 çocuk şarkıcının ulusal çapta kaseti çıkmıştır. Arabesk-halk müziği karşımı bir tür yaratılmıştır. Söyleyen çocuklardır ama bu kasetleri o dönemin Unkapanı'nın kocama kocaman popüler adamları yapmıştır. Çocuk şarkıcıların kasetleri de yine diğerleri gibi yüzbinlerce satmıştır. İçlerinde milyon barajını geçenlere rastlanmıştır. Yaşlar küçüldükçe türk milleti daha çok kalbini açmıştır bu miniklere.
Lakin bu çocuklar içimde bir çocuk vardı ki hepsi bir yana o bir yanaydı. 1983 yılıydı. Arabesk ve daha çok satması için kısmen ya da tamamen dejenere edilmiş halk müziği kasetlerinin ortalığı allak bullak ettiği seneydi. Çocuk şarkıcılar hızla ortaya çıkıyordu. Bu kasetler büyük şarkıcıların çoğundan çok daha fazla ilgi çekiyordu. Yapımcıların iştahı her geçen gün kabarıyordu. Türk milleti de bu çocukları öyle çok istiyordu ki artık ok yaydan çıkmak üzereydi. Memlekette çocuk avı başlamıştı. Hergün yüzlercesi Unkapanı plakçı dükkanlarına geliyordu. özellikle de Güneydoğu'dan, Doğu'dan, İç Anadolu'dan ellerinden tuttukları çocukları babaları, anaları, amcaları, halaları, teyzeleri, hemşerileri, hısımları İstanbul'a getiriyordu. İş öyle bir hale geldiği köylerde, tarlalarda şarkı söylediği duyulan çocukları dinlemeye, sesini duymaya giden kaset yapımcıları oluyordu.
Ve Resul Balay. Yetim büyünen bir çocuk. Kim bilecek onu, kim tanıyacak onu şimdi ama 1980'lerin gerçek bir efsanesidir. Fenomen denmenin hakkını verendir o. Resul'un yaptığı müziğe bakıp küçümsenemez. Burun kıvrılamaz. Gülüp geçilemez. Alay edilemez. Dudak bükülemez. Hatta ve hatta Resul eleştirilemez bile bence. Çünkü o döneminin türk halkıdır. Onun sesinde, müziğinde müzikal standart aranamaz. Çünkü o döneminin türk milletinin resminin notasını kalbine yazmıştır.
Yoksulluğun alfabesini doğarken öğrenmiştir. İlk ağlamalarının 11 sene sonra bir şarkı tınlamasına döneceğini ve milyonlarca insanın yüreğine gözyaşı gibi akacağını bilemezdi.
Ağrı'da dünyaya geldi. Yoksul ailesi onun büyümesini istemezdi sanki. Büyünce gönlünün neler isteyeceğini görmek ve ona verememek hüznüyle kucaklar ailesi. Annesi ona bol sütlü göğsünü tutar sık sık ama bazen süt inmez memeye. Resul'un büyüyünce imrendiği şeyleri verememenin üzüntüsüyle sütü çekilir belki de annenin. Resul ve ailesi Kocaeli'ye bağlı Dilovası'na göç ederler. Burada büyür Resul. Büyüdükçe şarkı yeteneği belli olmaya başlar. Önceleri kimsesiz yerlerde sadece kendine söyler. Duyarsa biri utanır, yüzünü yana çevirir, başka yere bakar, sükut gider.
Resul 10 yaşına gelmiştir. Artık sesini hiç gizlemez. Canının istediği yerde söyler. Tam da içinden geldiği gibi söyler. İnce sesinde acı ve yokluk, hüzün ve ayrılık, sevda ve emek vardır ama Resul'un hayattan daha ne haberi vardır ki. Saf bir yürekle, tertemiz bir kalple, saf bir hisle söyler. Köy kahvelerinde, tarlalarda mola veren çapacılara, hasatçılara türküler söyler. Resul, türkü aşkını önleyemez ve kaset çıkarma hevesine kulaç atmaya başlar. Gazetelerde, dergilerde, görebildiği yerlerde, duyabildiği sohbetlerde kendisi gibi çocuk şarkıcıların çokca olduğunun farkına varır. Her gece başını yastığa koyup gözünü kapadığında minik yüreğindeki müzik aşkına açar gözünü. Kış gecelerinde annesi üstünü örterken Resul'un içi kaset aşkıyla alev püskürten bir yanardağ gibiydi. Uyuyamaz geceleri.
Ve İstanbul'a gelir Resul. Unkapanı' yı arar. Memleketinde yerayak evlerine alışkın Resul, topraktan eve, evden toprağa adım atmaya alışmışken yüksek binalara heyecanla bakar. Gökdelenlere baka baka, düşe kalka yollardadır. Binlerce insanı birarada ilk kez görür. Nere baksa insan görür. Gözünü bir açar bir kapar. Engebeli topraklarda uyumlu bacakları, taşlı-çamurlu köy topraklarına entegre ayakları düz yola alışık değildir, bir yan bir doğru basar. Duvarlarda artist afişlerine gözünü diker. Şarkıcı olma hayaliyle düştüğü yolda dudaklarını hafif aralayarak bir sevda türküsünün nakaratını söyler yavaşça.
Plakçılar çarşısına gelince durur. Yürümez bir süre. Heryerde şarkıcı afişleri, heryerde müzik çalmaktadır. Birkaç adım atar, durur. Kaset taşıyan kamyonetleri gözüyle süzerken araç ilerledikçe başını giden araca döndürür. Şarkıcı olma hayalleri iki adım ötede gibidir. En iyi bildiği türküleri hafızasında yoklarken en yanık sesini içinden yeniden gözden geçirir. Plakçı dükkanlarına yaklaşır ve birinden içeri girer. Mahcup, suskun ve boynu büküktür. İlk türküsünü söyler ama kaset yapmazlar. Bir başka kapıya gider Resul. Türküsünü söyler. Dinler gibi yaparlar ama ilgilenmezler. Resul'un şarkıcı olma hevesi daha da artar istenmedikçe. İçine biriktirdiği meşhurluk hasreti sesine değişik titreşimler getirir. Yeni bir dükkanın kapısını çalar. Türküsünü söyler. çay içirip gönderirler. Akşam olur. Ortalığa karanlık çöker. Unkapanı'dan ayrılmaz Resul. Bir kaset deposunda yatmasına izin verilir. Binlerce kasetin içinde çığlık çığlığa türkü söyler gece. Kimseler duymaz. Başının altına kasetlerden yastık yapar, ama uyumaz. Gözünü yummaz.
Sabah olur. Her yerden müzik sesi duyar. Nere baksa şarkıcı resimleri, posterleri görür. İki yanına bakar yanından geçen kasetçi el arabaları görür. Arakasına döner meşhur olmuş kişiler görür. Durur. Yutkunur. Başını gökyüzüne kaldırır. Öylece kalır bir süre. Kımıldamaz. İçini bürümüş müzik aşkının gücü ile yeni bir kapıya yönelir. Minik bedeni dev bir tutku taşır. İçerdekiler konuşmasını keser. Onlara hergün kaset çıkarmak için onlarca çocuk gelirdi. Resul'a da dinlerler. 3 kişi önünde kısa kollarını yana aça aça söyler. Yüzünün olgun ve yorgun görünümü, sert ve ciddi duruşu incecik sesi ile bir tezat oluşturuyor gibi gözükse de Resul'a kaset yapma kararı alınır.
Çok yeteneklidir Resul. 11 yaşında o türküleri nasıl söyleyebiliyor olduğuna şaşırmalar içinde kasetin hazırlıkları sürer. 1983 senesinde ''nazlı yarim haber salmış'' adlı kaset çıkar. Çocuk şarkıcıların hızla arttığı o dönemde Resul'un kasetinde bir tuhaflık yaşanmaktadır. 1 ay geçmeden daha kasetlerine büyük bir ilgi olmuştur. Dilden dile, gönülden gönüle şöhreti yayılır. Anadolu'ya kaset dağıtan toptancılara en çok Resul için sipariş verilir. Kaset kamyoneti kasetçiye yaklaştığında kasetçiler araca koşar ve resul'un tüm kasetlerini almak isterler. Ülke çapında artık çok tanınır Resul. Efsane olur adeta. İlk kasetinin satış rakamının bir buçuk milyon adete vardığına inanılır. Sonra ikinci kaset hazırlanır. ''Sahipsizim' adlı bu yapımda da şöhretini sürdürür. Yine çok satar. İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay'dan bile daha çok satış adetine ulaşır.
Ve milyonlarca dinleyiciye ulaşan Resul'u tanımak ister millet. Kaset kapağında bir garip görünmektedir Resul. Hatta o kapaktaki çocuğun bu türküleri söyleyen olmadığına da inanan çıktı. hayallerine ulaşan Resul o kadar mutluydu ki eller gibi gülüp coşamasa da sevincini belli edebiliyordu. İstediği şöhrete ulaşmış, kendisini dinleyen ülkenin her yerinde milyonlarca kişi vardı. Artık onların karşısına da çıkmak istedi. Konserler tertiplenmeye başlandı. O minik kalbini mutluluktan uçuran dinleyenlerine canlı olarak ta seslenmek istiyordu.
Fakat, Resul'a görenler, canlı olarak tanımaya başlayanlar gördükleri çocuktan hafiften geri kaçıyorlardı. Efsane haline gelen küçük Resul, taze gözyaşlarını içine akıtıyordu. Sesinden gönüllerini dolduran, kasetlerini adeta kapanlar Resul'u tuhaf buluyorlardı. Evet, küçük Resul diğer çocuk şarkıcılara pek benzemiyordu. Doğuştan biraz kamburdu. Onun için 'modern insandan önceki bir tür' diyenler oldu. Yüzünün çizgilerinden, yüzünün tasarımından yola çıkılarak 'Darwin teorisinin canlı bir örneği' diyenlere rastlandı. ' İlk insan ile günümüz insanı arasında ara bir tür' diye söz edenlere destek verenler oldu. Sesini duydukça ona gelenler kendisini gördükçe uzaklaşmaya başladı. ' farklı bir tür' olarak gördüler. Kimisi ' ara bir dönemde yaşamış kayıp bir yaratılış' olarak fikrini söyledi. ''Maymun türünün evrim geçirmiş en yeni türü ama insan olarak kayda geçirmişler' diyenlere destek verenler hiç de az değildi.
Bütün bu yaklaşımlar Resul'un boynunu büktü. Islak gözlerine nemli gözkapaklarını açıp kapadıkça kirpiklerinde biriken gözyaşları aradabir önüne aktı. Şöhretinin, sevinmişliğinin, neşesinin hazzını daha fazla süremedi. Gitti. Kayboldu. Onu gerçekten sevenlerinden arayanlar da oldu ama bulamadılar. Bir gören çıkmadı. Duyana denkgelen olmadı.
''nazlı yarim haber salmış, oy eleşkirt, lili yar, oy naim naim, karanfil deste gider, bu kadar nazlı olma, çok koştum, kerpiç kerpiç üstüne, mavilim, asiyem, sahipsizim, bu garibin bir derdi var, emine, entarisi mor imiş, dört ayaklı minare, gülizar, cumbullu, seher yeli, meryem, bağcı bağın kurusun, gurbetin kahrı, şirin nar, yayladan gel.'' Resul'un iki kasetinde yer alan türküleri.
Sonraki zamanlarda Dilovası civarında yolcu araçlarında muavinlik yaptığı öğrenildi. Kimselere tanınmak istemezdi. Kimseler kendisini bilmesin istedi senelerce.
Milyonlarca hayranı varken bir anda dışlanınca öyle bir küstü ki bir daha barışmadı. Sonra da 5 sene önce bu dünyayı terketti.
(Halil Özden)
Yorumlar -
Yorum Yaz