Antalya Dost Müzik
ikinci el ev ses sistemleri
Abdullah Papur
Nere baksanız pek tanıyanı çıkmaz, kime sorsanız pek bileni çıkmaz ama derinlerde, çok derinlerde bir efsanedir o
Abdullah Papur. Gizli bir Anadolu efsanesi. Derinlerde, çok derinlerde var olan ama yüzeyde pek bilinmeyen bir Anadolu devi. Yüzlerce 45'lik plağı yüzbinlerce satıldı, yüzlerce türküsünü milyonlarca insan dinledi ama bir baksanız kimse bilmez onu. Nere baksanız pek tanıyanı çıkmaz, kime sorsanız pek bilen olmaz ama derinlerde, çok derinlerde var olan çok büyük bir 'tapınak'tır o. Güncel bir kalabalıkta adını söylesen dudak bükerler, soyadını söylersen güler geçerler ama o kalabalıktan birisi çıkar ve tanır onu. 'Papur' diye haykırır. Çünkü o 'Papur' olarak bilinir, soyadı ile anılır sevenleri, dinleyicileri arasında. Çokluklar içinde çıkan bir kişi birbir çoğalırlar ve Papur'un 'gönül ordusu'nu oluştururlar.
Gurbete varmanın, gurbette kalmanın, gurbetten dönmenin ya da gurbette ölmenin yürek dağlamasının çığlığını türkü sedasıyla yansıtan kişidir Papur. Bir ananın acısını da, acılı anasına evladının sızısını da en gerçekçi o dile getirir. Türkü yakar gibidir ama sanırsınız ki kalbi yananın içine girer onun yürek ateşinde sanki kül olur.
1980'li yıllarda deniz kıyılarının turizme açılmasıyla, otel, tatil köyü yapımına izin verilmesiyle birlikte uzak şehirlerden, uzak yörelerden gelen inşaat işçileri en çok Papur'un türkülerini söyledi o yapı yerlerinde. Hasretliğin, fukaralığın, emekçiliğin, alınterinin zorluğunu Papur ile dillendirdi işçiler. Köyünden, toprağından, anasından, bacısından, karısından, çocuğundan, sevdiğinden ayrılıp gurbet ellerde yaşama ve yaşatma mücadelesini Papur'un türküleriyle birleştirdi.
1985 yılıydı onun bir ağıdını duyduğumda bir işçiden. Adı Hıdır'dı. 400 odalı otel inşaatının sıva işlerinde çalışmak için gelmişti. Yaşı otuz civarıydı ama bu ilk gurbetiydi. Gurbette ilk çalışmasıydı. Yılın ilk ayı, kışın ortasıydı. Üç çocuğundan 8 yaşında olanı, babası bavulu omuzunda köyünden ilçeye giden traktörün arkasındakı boş römorkun yarı kırık tahtaları üstüne oturmuş olarak uzaklaştığında akşam eve dönmeyeceğinin duygusuyla 'gurbetçi'liği de minik yaşında tadıyordu. Çocuklar dünyaya getiren, çocuklar emziren, onları büyüten, evli kalmayı, evli yaşamayı bilen eşi ise bu yeni hayata yabancıydı. İlk kez bir gurbetçi uğurluyordu. Ardından ne söylenir, giderken ne söylenmez bilemiyordu. Gurbetlik yolunda ona son kez sarılırken ağlamaklı bedeni titredikçe fazla kalamadı öylece. Cömertce, cesurca ağladı, gözünden akan damlaları silmedi. Gözyaşını gizleyecek birşey yoktu.
Gurbete gelişinin 20.nci günüydü Hıdır'ın. Gelirken bavulunda bir küçük bir teyp ve Papur'un 4 kasetini de getirmişti. Papur'suz bir gurbet düşünemezdi. İş paydos olunca, işçi yemekhanesinde karnını doyurunca Hıdır, sonradan yıkılacak diye ucuz biriketten, yetersiz çimentodan yapılmış derme-çatma işçi koğuşunda gece olunca sesler bir bir kesilirken Hıdır'ın teybinden Papur'un bir uzun havası kaplar koğuşu. Gözünü kapatıp uyunmasını bekleyenler gözünü açar ilk önce. Duyulan sesin yönüne kulak kabartırlar. Kulak kabartanlar sonra yatağın içine otururlar ve Papur'un ağlatan gurbet havasını dinlerler.
Ve sabah olur. Gecenin gurbet havaları Hıdır'ın içine işlemiştir. Kırağı düşen bir sabahtı. Mesainin başlamasına 10 dakika kadar kalmıştı. Üstü açılan tenekelerde toplanan kalıp parçalarından yakılan ateşlerin başında toplanan işçiler ellerini ateşe bir tutup bir geri çekiyordu. Eller ateşe yaklaşınca yanıyordu, geri çekince üşüyordu. Ateşin dumanı yön değiştirdikçe gözümüze kaçmasın diye başımızı çeviriyoruz. Başlama saati gelince ateşli tenekeden uzaklaşırken son yanan tahta parçasının cılız dumanı hafiften yok oluyordu. Kalıpçı keserini çivisini, tuğlacı şakülünü, mermerci kesme aletini, marangoz matkapını hazırladı. İş saati başladı. Hıdır'da sıvasını yapacağı duvarın dibine oturur, malasını, sıvacı küreğini ve mastarını yanına koyar. Üşüyen ellerini seyrek düğmelerini iliklediği harç kokan kabanının içine sokarken hafif yükselen sabah güneşi yüzüne yandan vursa da henüz ısıtamıyordu. ilk önce soğuktan büzüşen dudaklarını hafifçe hareket ettirdi. Gözünü yumdu, sadece dörtlükler arasında açarak Papur'ın ANAM ağıdını iç parçalayan bir duyguyla dile getirdi yapı yerinde. Yapı yerinde dev bir haykırış duyuldu. 300 kadar işçi durdu. Ses edilmedi. Aletler bırakıldı. İş makinaları rölanti durumuna getirildi.
---------------------------------------
ANAM Sen bir yeşil fidan bende yaprağın
Sarılır dalına yatardım anam
Saçların yorganım sinen yatağım
Kollarını yastık yapardın anam
Senden ayrılalı bu gönlüm gamda
Derdim de sen idin derde dermanda
Görmek için seni bari rüyamda
Ayık iken gözüm kapardım anam
Hurimiydin melekmiydin ya neydin
Benim için tek umudum herşeydin
Yaratıcı tanrı var demesydin
İnanki ben sana tapardım anam
Bu canımda kurbandır ana senin yoluna
Gönül hasret senin tatlı diline
Kavuşupta sarılsaydım eline
Papur ellerinden öperdi anam
----------------------------------------------
1945 senesinde dünyaya geldi. 1988 senesinde dünyadan ayrıldı. 65 kasetine ulaşıldı. 140'dan fazla 45'lik plağı var. 30 dan fazla ülkede dinleyenlerine rastlandı. 700'e yakın türkü söyledi. Yurt ve yurt dışında yüzlerce konsere çıktı.
Büyük, çok büyüktür o. Gizli bir devdir. Kime sorsan duymadım dese de derinlerde, çok derinlerde bir efsanedir. Türkülerinde halkın, emekçinin, üretenin hakkını aradı. Gözünü budaktan sakınmadı. Sisteme kafa tuttu. Başını bükmedi. Teslim olmadı.
Türkülerinde sevdayı, özlemeyi, ayrılık ile kavuşmayı, ölüm ile doğumu kendine has uslüple işledi. Gördüklerini, yaşadıklarını, dinlediklerini içinde biriktirdi ve kuvvetli bir haykırış olarak türkülere döndürdü. Özellikle Kıbrıs savaşı dönemineilişkin en etkin, en sert, en acımasız 'mehmetçik' türküleri de o söyledi. Türk askeri Yunan askerini tüfekle vuruken papur'da adeta 'mavzer' den türküler yaktı türk milletine
...çift camlardan ses gelmiyor, iğdeli'ye kurban, suna boylum ben nidem, benim idi bir zaman, kurbanın olayım sesin, söyle derdini, vah benim köyüm, gelde küfretme böyle düzene, savaş işçi kardaş, yanar ağlarım, aman paşam, karaoğlan, ölem kurtulam, yine duman bürüdü, zalim gurbet, ağası var, param yok bakmadılar, oğlumuz büyüdü evlenmek ister, seher yeli gibi alıştım, yeter artık çektiğim, bir kuş konmuş, ölem ölem, yandı yürek, ölürüm soysuz, dertlerimi yazmadım, hapishane öldürdün, gel gel, sevdiğim, ya al canımı, gidiyom, haberin olsun, ahu gözlü yar, arı konar çiçeklere bal için, kervanım kaldı yollarda, vursunlar beni, götürsün demiş, dumanın senin, takat mı kaldı, dedim gurban olam, al sesin olsun, bizim yayla, yoksulluk, yollarına bakar durum, deldi geçti, fani dünya, gardiyan, yetmez mi, düğün edek yar, böyle büyüdük, kime ne, kapının önünde, tükiyemin taşına kurban, güzel köyümü özledim, gurbet elde kısmet var, kara tren, lele gelin, gönül kuşu, uzak yoldan gelen yolcu, postacı... ve yüzlerce daha. Sonu gelmeyecek gibi, bitmeyecek gibi sürüp giden türküler geçidi. Her bir türküsü yüreğimize yakılan bir yakım.
43 yaşındaydı aramızdan gittiğinde. 28 sene oldu aramızda olmayalı. Kendi kullandığı otomobil ile kaza yaptı ve 'iç kanama' teşhisi ile ölüm kaydına geçse de bunun böyle olmadığı hep tartışıldı. Haksızlıklara karşı hep türküleri ile bağırınca 'susturuldu' diye dilden dile söylendi.
(Halil Özden)
Yorumlar -
Yorum Yaz